İş Kazası ve Meslek Hastalığında İşveren Sorumluluğu

10 Ekim 2023Yazan: Servet Kaba

İş kazaları ve meslek hastalıkları, çalışma hayatının en önemli sorun alanları arasındadır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), meslek hastalıklarını “Gizli Salgın” olarak nitelendirmektedir. Bu tanımın sebebi, birçok ülkede meslek hastalıklarının çoğunun teşhis edilmemesidir. ILO’nun tahminlerine göre, dünya genelinde her yıl yaklaşık 2 milyon 800 bin işçi işle ilgili hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Ayrıca, iş kazaları nedeniyle yaklaşık 400 bin işçi hayatını kaybetmektedir. (ILO, 2022).

Türkiye’de ise 2022 yılında toplam 588.823 iş kazası yaşanmış olup 319.689’u kaza günü çalışır durumda olduğuna ilişkin hekim raporu almıştır. Kalan 269.134 iş kazası ise iş göremezlikle sonuçlanmıştır. Yine 2022 yılında 953 sigortalı meslek hastalığına tutulmuştur. İfade edilen iş kazalarından 1517’si, meslek hastalıklarından ise 8’i ölümle sonuçlanmıştır. Ölüm halinde geride kalanların, sakatlanma halinde ise kişinin ve ailesinin gelir kayıpları devasa boyutlara ulaşmaktadır. İş kazaları ve meslek hastalıklarının ekonomik maliyeti dünya milli gelirinin %5’ine ulaşmaktadır. (ILO, 2022).

Maddi ve manevi kayıplarla ilgili olarak: Dünya’da modern anlamda sosyal güvenliğin kurulması yönündeki ilk çabaların iş kazası ve meslek hastalıkları zararının tazminine ilişkin olduğu görülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise iş kazası ve meslek hastalığına ilişkin sosyal sigorta sistemleri İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmaya başlanmıştır. Ancak, halen, gelişmekte olan ülkelerde çalışanların önemli bir bölümünün söz konusu güvencenin dışında kaldığı görülmektedir. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı ise, genellikle gelişmiş ülkelerde etkili olarak uygulanmaktadır.

İşverenin Sorumluluğu:

İş kazasında ve meslek hastalığında işverenin sorumluluğunu doğru anlamak için öncelikle bu sorumluluğun dayanağı olan yasa maddesini incelemek gerekmektedir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu” başlıklı 21’inci maddesi bize bu yasal dayanağı sunar: “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. İşverenin sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır.”

Yine yukarıda ifade edilen sorumluluk Yargıtay tarafından “kusur sorumluluğu” olarak nitelendirmiş ve şu şekilde açıklamıştır: “… 21/1. madde hükmüyle işverenin iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle Kurum karşısındaki sorumluluğu, kusur sorumluluğu olarak düzenlenmiştir. Hakkaniyet veya tehlike sorumluluğu benimsenmemiştir. Eğer işverenin kusuru varsa sorumlu tutulabilecektir. İşverenin sorumlu tutulabilmesi için maddeye göre, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi olmalıdır…” (10 Hukuk, 2016/12500 E. ve 2018/10564 K.) Dolayısıyla işverenin kusuru; hakkaniyet gereği işverenden beklenen, deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve işyerinin özelliklerine uygun olan önlemlerin alınmaması olarak tanımlanabilir.

Sorumluluğun Çerçevesi:

Daha öncesinde 4857 sayılı İş Kanunu ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’na göre belirlenen işverenin iş sağlığı ve güvenliği açısından sorumluluğu 2012 yılından itibaren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre belirlenmektedir. Ancak bu sorumluluğun çerçevesi yine Yargıtay’ca çizilmiştir:

Yargıtay uygulamasına göre, mevzuatta belirtilmemiş olsa bile işveren, teknolojik ve bilimsel gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması amacıyla gerekli olanı yapmak ve gereken koşulları sağlamak, araçları eksiksiz bir şekilde temin etmekle yükümlüdür. Aynı yaklaşım 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda da benimsenerek 4. maddede işverenin genel yükümlülükleri, 5. maddede risklerden korunma ilkeleri sayılmıştır…” (10 Hukuk, 2016/12500 E. ve 2018/10564 K.).

Dolayısıyla Yargıtay; işverenin sorumluluğunu “kusur” sorumluluğu olarak görmektedir. Bunun anlamı; bir iş kazası olduğunda ya da işçi meslek hastalığına tutulduğunda, sorumluluk tespiti için öncelikle işverenin kusurunun olup olmadığına bakılması gerektiğidir. Bu nedenle Sosyal Güvenlik Kurumu’nca veya mahkemenin gerekli görmesi halinde bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucunda işverenin kusuru oranlanmaktadır. İşte bu oran, işverenin ne kadar sorumlu olduğunu ya da olmadığını belirlemektedir. İşçinin tazminat talebi ve Kurum’ca yapılacak ödeme ve giderlerin işverene rücu edilmesi hususunda ise belirlenen bu oran oldukça önem kazanacaktır.

Sonuç:

İşyerinde meydana gelen iş kazaları nedeniyle işverenin hukuki sorumluluğu öncelikle kusura dayanmaktadır. Kusur sorumluluğunda, sorumluluğun doğması için kusur unsuru yanında, zarar, nedensellik bağı ve hukuka aykırılık unsurlarının da bulunması gerekmektedir. Ancak işverenin sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurun yanı sıra, işyeri koşullarından kaynaklanan tehlike ile ortaya çıkan zarar arasında uygun nedensellik bağının da bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde işverenin sorumluluğuna gidilemeyecektir.

Yargıtay tarafından sorumluluğun kaynağının, tehlike esasına dayalı kusursuz sorumluluk olduğu esası benimsemiştir. Bunu belirlerken, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda yaşanan gelişmeler ve değişimlerin etkisi oldukça yüksektir. Yani mevcut ilke gereğince; işverenin iş kazasından sorumlu olması için kusurlu olmasına gerek yoktur.

Özetle, iş kazası olayında işverenin hukuki sorumluluğunun doğmasında en önemli unsur illiyet (nedensellik) bağının bulunmasıdır. İlliyet bağı sorumluluğun asli şartı ve tazminat hukukunun temel ilkesi olarak kabul edilmektedir.

Kaynaklar

SÜMER, İş Sağlığı ve Güvenliği, 5. Baskı, Ankara 2021, s.117.

KESER, Hakan, İşverenin İşçiyi Gözetme Borcunun Geçici İş İlişkisine Yansıması, İSGHD, S:9, 2006, s.72

MOLLAMAHMUTOĞLU, Hamdi/ASTARLI, Muhittin/BAYSAL, Ulaş, İş Hukuku, 6. Baskı, Ankara 2014.s.1359.

GÜZEL, Ali/OKUR, Ali Rıza/CANİKLİOĞLU, Nurşen, Sosyal Güvenlik Hukuku, Yenilenmiş 18. Baskı, İstanbul 2020,s.361.

KILKIŞ, İlknur, İş Sağlığı ve Güvenliği, 3. Baskı, Bursa 2018, s.14.

SÜZEK, Sarper, İş Hukuku, 20. Baskı, İstanbul 2020, s.423.

YHGK.6/7/2005, E.2005/10-444, K.2005/449

PKFİSTANBUL
PKF Istanbul is the network of member firms of PKF International Limited, each of which is a separate and independent legal entity and does not accept any responsibility or liability for the actions or inactions of any individual member or correspondent firm(s).

“PKF" and the PKF logo are registered trademarks used by PKF International Limited and member firms of the PKF Global Network. They may not be used by anyone other than a duly licensed member firm of the Network.
Eski Büyükdere Cad. Park Plaza, No: 14 Maslak İSTANBUL
PKFİSTANBUL
PKF İstanbul, PKF Global'a bağlı bir üye olup, her biri ayrı ve bağımsız hukuki bir varlık olan PKF International Limited üye firmalarının ağıdır. Her bir üye veya yazışma firmasının eylemleri veya eylemsizliği konusunda hiçbir sorumluluk veya yükümlülük kabul etmemektedir.
PKF İstanbul is a member of PKF Global, the network of member firms of PKF International Limited, each of which is a separate and independent legal entity and does not accept any responsibility or liability for the actions or inactions of any individual member or correspondent firm(s).
Eski Büyükdere Cad. Park Plaza, No: 14 Maslak İSTANBUL
HİZMETLERİMİZSizlere neler sunuyoruz?
Son Yazılar