Doğal Afetler Yönüyle Türk Sosyal Güvenlik Sistemi

31 Mart 2023Yazan: Servet Kaba

Tüm dünyada her yıl, yaklaşık olarak 300 milyon insan doğal afetlerden çeşitli derecelerde etkilenmektedir. Geçtiğimiz yüzyıl gerek dünyada gerekse Türkiye’de; afetlerin yol açtığı ölümler, yaralanmalar ve maddi hasarlar nedeniyle “afetler yüzyılı” olarak adlandırılmıştır. (Yavaş, 2005:280-301) Ülkemiz ise, sıklıkla doğa kaynaklı afetlere maruz kalan bir coğrafyada konumlanmıştır. Deprem, heyelan, sel, çığ gibi birçok doğa kaynaklı afetin yanı sıra jeopolitik konumu nedeniyle beşerî kaynaklı afet diyebileceğimiz insani krizlerle de sıkça karşı karşıya kalabilmektedir.

Türkiye, insani krizlerin ve afetlerin risklerini ölçmek ve sıralayabilmek amacıyla oluşturulan risk yönetimi endeksine göre 5 puan ile “yüksek risk” grubu arasına girmekte ve Küresel Risk Endeksi’nde 191 ülke arasında 45’inci sırada yer almaktadır. (www.statista.com) Türkiye’de ortalama olarak beş yılda bir geniş çapta can ve mal kaybına yol açan bir deprem yaşanmaktadır. 1980–2017 yılları arasında doğa kaynaklı meydana gelen afetler incelendiğinde, yıllık ortalama bir milyon kişide 6-25 kişinin hayatını kaybettiği görülmektedir. (AFAD)

Doğal Afet ve acil durumlarda sosyal devlet olgusunun gereği olarak sosyal güvenliği inceleyecek olursak: 1961 ve 1982 T.C. Anayasalarında sosyal güvenlik, temel bir hak ve hürriyet olarak vurgulanmıştır. (1961 AY. m.48; 1982 AY. m. 60) Halen yürürlükte olan 1982 Anayasasına göre; ülkede yaşayan herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, vatandaşın sosyal güvenliğini sağlayacak tedbirleri almak ve bunun için gerekli teşkilatı kurmakla yükümlüdür. (A.Y. m. 60)

Anayasal anlamda çerçevesi çizilmiş olan sosyal güvenlik sistemi ise primli ve primsiz rejim olarak iki farklı temel prensiple çalışmaktadır. Bunlardan primli rejim; adından da anlaşılacağı üzere sigortalıların sosyal güvenlik hakkından yararlanmak için belirli süreler ve kriterler dahilinde ilgili sosyal güvenlik kurumuna yaptığı ödemeler neticesinde yararlanılan sosyal sigorta yöntemidir. Primsiz rejim ise, sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı rolünde olmuştur. Primsiz rejimin belirleyici özelliğini, yardımlardan yararlananların bu yardımlar için yapılan giderlere katılmamaları oluşturur. Bu rejimin finansmanı temel olarak devlet bütçesinden karşılanır. (Güzel ve Okur, 2004:627) Primsiz rejim, genellikle primli rejimin kapsamı dışında kalmış, sosyal korunmaya en fazla gereksinimi bulunanlara yardım ve hizmet götürmeyi amaçlar. Bu yönüyle sosyal, bütünleştirme işlevini üstlenerek, sosyal güvenliğin yaygınlaştırılması ilkesini yaşama geçirir.

Bu sayılanların dışında bulunan sosyal yardımlar; geçinme güçlüğü içinde olan ve toplumdan dışlanma tehlikesiyle karşılaşan kişilerin, yoksul ve az gelirli insanların veya sosyal grupların yaşamlarının güvence altına alınması konusunda devlet tarafından yapılan yardımları ifade etmektedir. Bu bağlamda sosyal yardım, asgari yaşam düzeyini yakalayamamış ve çeşitli nedenlerle temel ihtiyaçlarını karşılayamayan kişilere karşılıksız olarak yapılan devlet yardımlarıdır. (Uşan, 2009:63) Başka bir tanıma göre sosyal yardım; ihtiyaç halinde bulunan, yoksulluğa düşen insanlara devlet ve şahıslarca yapılan karşılıksız nakdî ve aynî bütün yardımlardır. (Göktaş vd., 2011:70)

Doğal afet ya da acil durum/mücbir sebep hallerinde alınacak tedbirler ve yapılacak yardımlar konusunda temel düzenlemeler 1959 tarihli ve 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanunda” yer almaktadır. 7269 sayılı Kanun kapsamında yapılan yardımları iki sınıfa ayırmak mümkündür. Bunlardan birincisi; afetin meydana gelmesinden sonra yapılacak acil yardım ve kurtarma çalışmaları, yaralıların tedavileri, barınma, yıkıntıların temizlenmesi ve afetzedelerin geçimlerinin sağlanması gibi acil olarak yapılacak yardımlardır. İkincisi ise afet sonrası dönemde hak sahiplerinin tespit edilmesi ve zararlarının tazmin edilmesidir. İlgili kanunda afet durumu ve yapılacak yardımlar için oldukça geniş ve detaylı düzenlemeler yer almakta ve Türkiye Cumhuriyeti, ilgili düzenlemelere göre iş ve işlemler yürütmektedir. Ancak, 1959 yılında yayımlanan bu Kanun zamanla afetler sonrası yapılacak yardımları karşılamakta yetersiz kalmış ve birçok kez değişime uğramıştır. Kanaatimizce hem mevcut kanunlara oranla günümüz koşullarına daha uygun, hem de afet yardımları konusundaki farklı mevzuatı tek çatı altında toplayacak bir Afet Yardımları Kanunu’nun çıkarılması büyük faydalar sağlayacaktır. (Türk Sosyal Güvenlik Sisteminin Afetler Karşısındaki Durumu, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi)

Bunun haricinde ise mükellefler tarafından ödenmesi gereken vergi ve primlerin, zor zamanlarda gecikmeli olarak ödenmesi imkanının sağlanması da yapılan yardım niteliğinde değerlendirilmelidir. Bu bağlamda, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 91. maddesine göre işverenlerin ve prim ödeme yükümlülerinin afetin meydana geldiği tarihten itibaren tahakkuk edecek üç aylık prim borçları, olayın meydana geldiği tarihten itibaren bir yıla kadar Sosyal Güvenlik Kurumunca ertelenebilmektedir.

Yine, Kısa çalışma uygulamasıyla, genel ekonomik kriz veya zorlayıcı nedenler karşısında zor durumda kalan işverenin bir süreliğine bu uygulamadan yararlanarak işlerini düzeltmesi ve bu zor dönemleri daha hafif bir şekilde atlatması amaçlanmıştır. İş Hukuku’nda zorlayıcı sebeplerden anlaşılan; işverenin kendi sevk ve idaresinden kaynaklanmayan, önceden kestirilemeyen, bunun sonucu olarak bertaraf edilmesine olanak bulunmayan, geçici olarak çalışma süresinin azaltılması veya faaliyetin tamamen veya kısmen durdurulması ile sonuçlanan deprem, yangın, su baskını, salgın hastalık, seferberlik ve benzeri nedenlerdir. Ayrıca kısa çalışma ödeneğinden yararlanamayan işçiler için ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nca Nakdi Ücret Desteği düzenlemesi getirilmiştir.

Sonuç olarak; afet sonrasında yapılacak yardımların en öncelikli amacı, afetzedelerin yaşamlarını idame ettirebilmelerini sağlamaktır. Bu amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak yapılan ve yeme, içme, barınma, güvenlik gibi temel gereksinimleri kapsayan yardımların afetzedelere karşılıksız olarak ulaştırılması devletin sorumluluğudur. Daha sonraki aşamada yapılacak olan yardımlar ise, afetzedeleri afet meydana gelmeden önceki yaşam standartlarına ulaştırmayı amaçlamalıdır.

Her ne kadar devlet, kişilerin afet nedeniyle ortaya çıkan zararlarını karşılamak adına yardımlarda bulunsa da bu konudaki asıl sorumluluğunun kişilerin kendilerinde olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlamda özellikle afet nedeniyle yıkılan veya hasara uğrayarak kullanılamayacak hale gelen konut ve işyerlerinin yeniden yapılmasına yönelik yardımlarda devletin rolü, tamamlayıcı nitelikte olmalıdır. Özellikle kişilerin konut, işyeri ve ürünlerini doğal ve insan kaynaklı afetlere karşı sigortalatmaları teşvik edilmelidir. Bunun için 7269 sayılı Kanunun 29. maddesinde devletin afet sonrası bina yapma ve konut kredisi açma yükümlülüklerini, zorunlu deprem sigortası yaptırmış olma şartına bağlaması oldukça olumlu olarak değerlendirilmektedir.

Afet sonrası yapılan sosyal yardım ve hizmetlerin bir kısmı “muhtaçlık” durumuna bağlanmış dolaylı yardımlardır ve mevzuat içerisinde farklı Kanun ve Yönetmelikler içerisinde saklı nitelikte durmaktadır. Bu yüzden afetzedelere yapılacak doğrudan sosyal yardımlar ve hizmetler afet meydana geldikten sonra çıkarılacak anlık yönetmelik ve idari kararlarla yapılmaktadır. Oysa afetlerin karakteristik özelliklerinden bir tanesi beklenmeyen bir anda meydana gelmesi ve normal düzeni kesintiye uğratmasıdır. Afetin meydana geldiği bir anda karar alıcıların yapılacak yardımlarla ilgili hızlı ve doğru karar vermelerini beklemek çok gerçekçi olmayacaktır. Dolayısıyla afetler nedeniyle muhtaç duruma düşen kişilere yapılacak yardımların sosyal güvenlik mevzuatında daha geniş ve ayrıntılı bir biçimde yer bulması gerekir.

Kaynakça

*Akyılmaz, Hüseyin. (2012). Sosyal Güvenlik Hukuku. 4.Baskı. Ankara: Alter Yayınevi.

*Göktaş, Murat, Çakır Erden ve Özdamar Murat. (2011) Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Emeklilik ve Primsiz Rejim. Ankara: Yaklaşım Yayıncılık.

*Türk Sosyal Güvenlik Sisteminin Afetler Karşısındaki Durumu; Vedat Laçiner, Ömer Yavuz; Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt: 27, Sayı:4, 2013

*Güzel, Ali ve Okur, Ali Rıza. (2004). Sosyal Güvenlik Hukuku. Yenilenmiş 10. Baskı. İstanbul: Beta Yayınevi

PKFİSTANBUL
PKF Istanbul is the network of member firms of PKF International Limited, each of which is a separate and independent legal entity and does not accept any responsibility or liability for the actions or inactions of any individual member or correspondent firm(s).

“PKF" and the PKF logo are registered trademarks used by PKF International Limited and member firms of the PKF Global Network. They may not be used by anyone other than a duly licensed member firm of the Network.
Eski Büyükdere Cad. Park Plaza, No: 14 Maslak İSTANBUL
PKFİSTANBUL
PKF İstanbul, PKF Global'a bağlı bir üye olup, her biri ayrı ve bağımsız hukuki bir varlık olan PKF International Limited üye firmalarının ağıdır. Her bir üye veya yazışma firmasının eylemleri veya eylemsizliği konusunda hiçbir sorumluluk veya yükümlülük kabul etmemektedir.
PKF İstanbul is a member of PKF Global, the network of member firms of PKF International Limited, each of which is a separate and independent legal entity and does not accept any responsibility or liability for the actions or inactions of any individual member or correspondent firm(s).
Eski Büyükdere Cad. Park Plaza, No: 14 Maslak İSTANBUL
HİZMETLERİMİZSizlere neler sunuyoruz?
Son Yazılar