Pandemiyle hayatımıza daha da fazla yerleşen uzaktan çalışma modeli pandemi sonrasında da hayatımızda yer almaya devam ediyor. Tamamen uzaktan çalışma modelini benimseyen şirketlerin yanı sıra, hem uzaktan hem de ofisten çalışmayı yani hibrit modeli kullanan birçok şirket var. Kişilerin tercihlerine göre bu çalışma modellerinin eksi ya da artı yönleri olabilir.
Ancak burada odaklanmak istenilen şey bu artı ya da eksilerden ziyade genellikle gözden kaçırılan farklı bir konu: Uzaktan çalışan kadınların ve erkeklerin farklı deneyimleri. Çünkü her iki cinsiyet de uzaktan çalışmaya uyum sağlamanın zorluklarıyla uğraşırken, kadınların almak zorunda olduğu farklı sorumluluklar mesleki görev sınırlarının çok ötesine uzanabilir.
Geleneksel olarak kabul edilen ev ve aile kavramları, ne yazık ki hala kadınların daha fazla sorumluluk üstlenmesi gereken alanlar. Ev işleri ve çocuk bakımı gibi işlerin birincil sorumluluğu çoğu zaman kadınlara ait. Uzaktan çalışan kadınların, bu ev içi yükümlülükleriyle birlikte iş ve ev arasındaki sınırları bulanıklaşabilir.
Çoğu kadın için evden çalışmak evin içindeki sorumluluklarının ertelenmesi anlamına gelmez. Tam aksine hali hazırda var olan çok yönlü rollerine daha da karmaşıklık ekleyebilir. Toplumsal cinsiyet normları ve beklentiler, çoğu zaman mesleklerine ve yetkinliklerine bakılmaksızın, kadının doğası gereği ev ve aile kavramlarından sorumlu olduğu fikrini sürdürmeye devam eder. Bu durumda aslında farklı şeylere yol açar.
Örneğin; kadınların iş görüşmelerinde hibrit ya da uzaktan çalışma olanaklarını öğrenmeye daha fazla hevesli olmaları ya da iş görüşmelerindeki yöneticilerin kadınlara “Evli misiniz?” “Çocuk düşünüyor musunuz?” gibi gereksiz sorular yönetilmesi gibi durumlara yol açabilir. Çoğu kadın evden çalışarak hem iş hem de ev yükümlülüklerini gün içinde üstlenmeye hazırdır ya da mecburdur. Yöneticilerin de bu soruları sorma sebepleri aslında kadınların bu ekstra yükümlülüklerinin farkında olmaları ve işe alım yaparken daha az sorumluluğa sahip adayları tercih etmeleridir.
Bu eşitsiz yüklerin etkileri bireysel deneyimlerin de ötesine uzanır. Çoğu kadının üstüne yüklenen bu orantısız yük, bazı cinsiyet eşitsizliklerini de sürdürür ve kadınların kariyerlerine tam olarak odaklanamamalarına neden olabilir. Örneğin Türkçe’ye “cam tavan” olarak çevrilen “glass ceiling” kavramı. Bu kavram kadınların herhangi bir organizasyonda liderlik ve yöneticilik pozisyonlarına yükselmesini engelleyen görünmez engelleri ifade eder. Kadınlar sahip oldukları sorumluluklar nedeniyle çalıştıkları kurumlara daha az bağlı oldukları şeklinde algılanabilir. Bu algı nedeniyle belki de kadınların erkeklere göre yükselmeleri ve terfi almaları daha uzun bir süreçte gerçekleşebilir.
Kadınların uzaktan çalışmada karşılaştığı eşitsizliklerin işverenler tarafından ele alınması gerekir. İşverenler, kadınların karşılaştığı benzersiz zorlukların farkına varmalı ve onların bütünsel refahını destekleyen politika ve uygulamaları uygulamalıdır.
Esnek çalışma düzenlemeleri, ebeveyn izni politikaları ve çocuk bakımı hizmetlerine destek, daha eşitlikçi bir uzaktan çalışma ortamı yaratmaya yönelik temel adımlardır. Ek olarak, geleneksel cinsiyet normlarına meydan okumak ve işyerinde kapsayıcılık ve destek kültürünü teşvik etmek, uzaktan çalışma ortamlarında cinsiyet eşitliğini teşvik etmek için çok önemlidir.
Sonuç olarak, uzaktan çalışan kadınların deneyimleri, iş-yaşam dengesini nasıl kavramsallaştırdığımız ve ona nasıl yaklaştığımız konusunda bir düşünce değişikliğine duyulan ihtiyacın altını çiziyor.
Kadınların sırtına yüklenen eşitsiz yükleri kabul edip ele alarak, tüm bireylerin hem kişisel hem de profesyonel olarak gelişme fırsatına sahip olduğu daha eşitlikçi ve kapsayıcı bir uzaktan çalışma ortamı yaratabiliriz.