Devreden KDV’nin Gider Yazılmasına İlişkin Hesaplama Süresi BaşladıTürk vergi sisteminde son yıllarda arka arkaya gerçekleşen düzenlemeler o kadar arttı ki, konuya paydaş olan tüm katılımcılar açısından sürecin takibi imkânsız hale geldi. Bunun son güncel örneğini özellikle Enflasyon Düzeltmesi işlemleri sırasında fazlasıyla gördük. Enflasyon Düzeltmesi İşlemleri Geçici 33 md. kapsamında her ne kadar 2023 yılının sonunda uygulamaya konulmuş olsa da, işin asıl can alıcı kısmı 2024 yılına ilişkin kayıtların enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sırasında ortaya çıktı. Yapılan düzeltme kayıtlarının vergisel sonuçlar doğurması özellikle Türkiye’de sermaye yapısı güçlü olmayan pek çok şirketi negatif yönde etkilemiş ve toplumda enflasyon düzeltmesinin ertelenmesi yönünde çağrılar yapılmasına sebep olmuştu.

Bana göre benzer bir durum 7524 sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da da karşımıza çıktı. İlgili Kanun’un 20.inci maddesi ile 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 30. maddesinin birinci fıkrasına ‘f) Beş takvim yılı süresince indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi.’  bendi eklenmiştir. Bilindiği üzere KDV Kanunu’nun 30. maddesi, belirli işlemelere ilişkin KDV’nin maddedeki bentlerden birine girmesi durumunda, ilgili KDV’nin indirimine izin vermiyor. Buna göre ilgili maddeye isabet eden, beş yıl ve üzeri sürekli devreden KDV’si bulunan mükelleflere bu devreden KDV’nin indirilecek KDV‘den çıkararak gider yazılması gerektiği belirtilmiştir.

Yine 30. madde ile bağlantılı olarak 7524 sayılı kanunun 22. maddesi ile KDV Kanunu’nun 58. maddesine, “Şu kadar ki, bu Kanunun 30 uncu maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca indirilemeyecek katma değer vergisi, sonraki döneme devreden katma değer vergisi hesabından çıkarılarak özel bir hesaba alınır. Özel hesaba alınan sonraki döneme devreden katma değer vergisi, üç yıl içinde mükellefler tarafından yapılacak talep üzerine, Vergi Usul Kanununda düzenlenen zamanaşımı süreleri ile bağlı olmaksızın talep tarihinden itibaren bir yıl içerisinde yapılacak vergi incelemesi sonucunda incelemenin tamamlandığı yıla ilişkin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider olarak dikkate alınabilir. Bu suretle talepte bulunulmayan katma değer vergisi gider yazılamaz.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, bu maddenin uygulanmasında vergi incelemesi dışında farklı usuller tespit etmeye, maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye yetkilidir.”  fıkrası eklenmiştir.  

Düzenlemenin gerekçesinde ifade edildiği üzere, mükelleflerin sonraki döneme devreden KDV tutarlarının indirim yoluyla telafi edilebilmesine ilişkin öngörülebilirliği sağlamak amacıyla, 01.01.2030 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmesi amaçlandığından, 2025-2029 takvim yıllarına ilişkin vergilendirme dönemlerinin tamamında yer alan, sonraki döneme devreden KDV tutarlarının içerisindeki en düşük aya ait tutar, 01.01.2030 tarihinden itibaren indirim hesaplarından çıkarılarak özel bir hesaba alınacaktır.

Buna göre 01.01.2025 tarihi itibarıyla bu durumda olan mükellefler için 01.01.2030 tarihinde indirim hesaplarından çıkarılacak KDV’ye ilişkin süre başlamış bulunuyor.

Ayrıca aradaki dönemlerden herhangi birinde mükellefin ödenecek KDV’nin bulunması halinde, beş takvim yılının hesabına ödenecek KDV çıkan dönemi izleyen takvim yılından itibaren hesaplamaya yeniden başlanacak. Mükelleflerin bu dönemlerden herhangi birinde iade talep etmiş olmasının bu hesaba etkisi olmayacak.

Burada önemli olan diğer bir husus da kanun maddesi yasalaşırken gerekçesinde, Gelir ve Kurumlar Vergisi uygulamasında herhangi bir yıl zararının, en fazla izleyen beş yıl takvim yılı veya hesap dönemi kazancından indirim konusu yapılabileceği ifade edilmiştir. Mükelleflerin zararlarının süresiz olarak izleyen yıl kazancından indirimi söz konusu olmadığı için benzer durumun KDV uygulamasında da yürürlüğe alınması gerektiği ifade edilmiştir. Buna göre, mükelleflerin mal ve hizmet alımları nedeniyle yüklendiği KDV’nin ilgili dönemlerde indirilememesi halinde, bu KDV sonraki dönemlere devrediyor, fakat devreden bu KDV’nin hangi sürede indirim konusu yapılabileceğine ilişkin bir sınır bulunmuyor..

Bu gerekçenin çok yanlış bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Bir kere, her şeyden önce, Gelir ve Kurumlar Vergisi, kazanç üzerinden alınan dolaysız bir vergidir. Verginin doğabilmesi ancak yıl içerisinde gerçekleşen faaliyetlerin yıl sonu ile yılbaşı arasındaki pozitif öz sermayede farkına bağlıdır. Dolayısıyla ilgili öz sermayenin yılsonu bakiyesinin pozitif bir artış yerine negatif sonuçlanması durumunda, bunun dönem zararı adı altında ifade edilmesi çok da yanlış olmaz. Oysa KDV dolaylı bir vergi olup, Türkiye mukim sınırları içerisinde gerçekleşen mal ve hizmet teslimlerinden kaynaklanan bir işlem vergisidir. Buna göre yukarıda izah ettiğim dolaysız vergilerimiz bir kazanca bağlı iken, dolaylı vergimiz olan KDV ise bir işleme dayalıdır.

Kaldı ki, Gelir ve Kurumlar Vergisi’ne göre, gerçekleşen dönem zararlarının, işletme faaliyetlerinden doğan kardan beş yıl içerisinde mahsup edilememesi, sermayede meydana gelen bir azalma olarak değerlendirilirken, devreden KDV’nin beş yıl içerisinde indirim hesaplarından düşülememesinin en büyük nedeni idarenin, yurt içerisinde uyguladığı farklı KDV oranları ve KDV Kanunu’na bağlı istisnalardan kaynaklanıyor.

Unutulmamalıdır ki, KDV özü itibarıyla bir harcama vergisi olup, ilgili mal ve hizmet tesliminden faydalanan son tüketici üzerinde kalması gereken nihai bir vergidir. Ancak beş yıl boyunca devreden KDV hesaplarında bulunan KDV’nin, indirim hesaplarından çıkararak faaliyet kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması durumunda KDV, dolaylı bir işlem vergisi olma hüviyetini kaybederek, dolaysız bir kazanç vergisine dönüşür.  Bu durum direk KDV’ Kanunu’nun 1. maddesine aykırı bir işlemdir.

Burada bir diğer önemli noktada şudur; eğer devreden KDV’nin içerisindeki indirim konusu yapılamayan KDV, indirim hesaplarından çıkarılarak Gelir ve Kurumlar Vergisi’nin tespitinde gider olarak yazılacaksa, yapılacak bir yasal düzenleme ile indirim konusu yapılamayan bu KDV’nin gider yazılması yerine direk hesaplanan Gelir ya da Kurumlar Vergisi’nden mahsup hakkının verilmesi daha doğru bir uygulama olur. Böylelikle devreden KDV’nin içerisindeki yer alan matrahın tamamı mükellefler tarafından kullanılmış olacaktır.

Bunun yanı sıra, ndirim hakkını yitiren KDV’nin diğer tüm vergi türlerine (gümrük vergisi dahil), SGK’ya mahsup edilmesi ya da mükellefin ticari ilişki içerisinde olduğu vergi mükelleflerinin bu tarzdaki kamu borçlarına mahsup imkanının verilmesi de en azından daha hakkaniyetli olacaktır. Bu durum özellikle devreden KDV olan bu tarz firmalara ilave finansman yükü eklemeyeceği gibi firmalara finansman anlamında da destek sağlamış olacaktır.

Bunun yanında, Maliye Bakanlığı ile mükellefler arasındaki KDV iadelerinde yaşanan sorunlara, bir de devreden KDV’nin gider yazılmasının inceleme yolu ile yapılması düzenlenmesini ilave ettiğinizde sorun daha da karmaşık bir hale geliyor. Şöyle ki; indirim konusu yapılamayacak KDV’nin özel bir hesaba alınarak üç yıl içerisinde talep edilmesi ve bu talebe istinaden bir yıl içerisinde vergi incelemesinin tamamlanmasını müteakip, bulunan tutarın incelemenin tamamlandığı yıla ilişkin Gelir ve Kurumlar Vergisi’nin tespitinde gider yazılması gerekiyor. Zaten beş yıl indirilecek KDV hesabında bekleyen KDV’nin, gider yazılmak için bir dört yıl da özel bir hesapta bekletilmesi, riski yüksek enflasyon dönemleri de dikkate alındığında, mükellef açısından ciddi bir hak kaybına sebebiyet verecektir. Oysa beşinci yılın sonunda ilgili bakiyeyi özel bir hesaba çekmek yerine, mükellef tarafından direk gider yazılma imkânı sağlansa ve bu gider yazılan tutarın beş yıl içerisinde incelemeye tabii tutulması esası getirilse çok daha sağlıklı olacaktır.

Eminim konu 01.01.2030 yılına kadar daha çok tartışılacaktır. Ancak bu tarz sürekli devreden KDV’ye sahip bir işletme sahibiyseniz konuyu paydaşlarınız ile tartışmanızı öneririm, çünkü süre sizin için başladı.

PKFİSTANBUL
PKF İstanbul is a member of PKF Global, the network of member firms of PKF International Limited, each of which is a separate and independent legal entity and does not accept any responsibility or liability for the actions or inactions of any individual member or correspondent firm(s).


“PKF`` and the PKF logo are registered trademarks used by PKF International Limited and member firms of the PKF Global Network.

They may not be used by anyone other than a duly licensed member firm of the Network.

Eski Büyükdere Cad. Park Plaza, No: 14 Maslak İSTANBUL

PKFİSTANBUL
PKF İstanbul, PKF Global'a bağlı bir üye olup, her biri ayrı ve bağımsız hukuki bir varlık olan PKF International Limited üye firmalarının ağıdır. Her bir üye veya yazışma firmasının eylemleri veya eylemsizliği konusunda hiçbir sorumluluk veya yükümlülük kabul etmemektedir.

PKF İstanbul is a member of PKF Global, the network of member firms of PKF International Limited, each of which is a separate and independent legal entity and does not accept any responsibility or liability for the actions or inactions of any individual member or correspondent firm(s).
Eski Büyükdere Cad. Park Plaza, No: 14 Maslak İSTANBUL
HİZMETLERİMİZSizlere neler sunuyoruz?
Son Yazılar