Denetim’in Üç ‘Bilinenli’ Çözemediği Denklemi: X, Y, Z Kuşakları

Denetim’in Üç ‘Bilinenli’ Çözemediği Denklemi: X, Y, Z KuşaklarıDenetimin tarihine baktığımızda aslında hepimiz bu kavramın hayatlarımıza yeni dahil olan bir sistem olduğunu sanıyoruz. İşte tam olarak burası algılarımızla ölçümlenen bir durum çünkü, inanması güç olsa da, tarihte ilk denetim M.Ö 3000’li yıllara dayanıyor. Aşağıda tarihçesini size bazı tez ve makalelerden derleyerek, sıkmadan kısaca anlatmaya çalışacağım.

Arkeolojik verilerden elde edilen bulgulara göre Mezopotamya’da yaşamış birçok krallıkta, krallığın görevlendirdiği, görevi tahıl ambarlarının sayım faaliyeti ve ambarlarda görev yapan kişileri kontrol etmek olan katipler çalışıyordu.

Bu haliyle belki günümüzdeki karşılığına biraz evriltirsek, denetim ilk etapta stok sayımları ile başlamış denilebilir. Mezopotamya haricinde Mısırlılar, Yunanlar, Çinliler, Persler ve İbranilerin de bu konuda çalışmaları olduğu tespit edilmiştir.

Antik Roma’da ise memurlar tarafından tutulan kayıtların, başka tutulan kayıtlarla karşılaştırılması ile denetim (audit) terimi ortaya çıkmış olsa da Roma İmparatorluğu’nun yıkılması ile bazı mali uygulamalar ortadan kalkmıştır.

İlk denetçi (auditor) kavramı ise İngiltere’de 1289 yılında duyulmuş, 1581 yılında Venedik’te kurulan ‘Collegio Dei Rexonati’ isimli örgüt ise profesyonel denetçilerin ilk örgütü olarak biliniyor.

Denetim, aslında hem demokrasinin gelişmesi hem de daha etkin olarak sanayi devrimi ile ortaya çıkmış bir sistemler bütünüdür. 1289 yılında İngiltere Kralı I.Edward, devlete ait gelirleri ve bunları kontrol etmekle sorumlu olan memurlarını denetlemek için denetçiler görevlendirmiştir. Bu denetim, kamu denetiminin kökeni olarak kabul edilmiştir. İşte demokrasi ile ilişkisi bununla başlamış sayılabilir.

Parlamentoların, gelir ve giderler üzerinde söz hakkı olma istekleri denetimin demokrasi anlamındaki ilk gelişim basamağı olmuştur. 1690 yılında Kamu Hesapları Komitesi, bunun akabinde de Sayıştay kurulmuştur.

Eminim mesleği denetçilik olan birçok profesyonel, yaptığı işin tarihçesinin bu denli geçmişe uzandığını bilmiyordur. Bu da yazımızdaki gülümseten tarih olsun.

O yılların koşulları dikkate alınırsa denetim, başlangıçta bir zorunluluktan öte, düzenleyici faaliyetlerin ortaya çıkardığı bir ihtiyaç iken, bu ihtiyacın zamanla zorunluluk halini aldığı görülüyor. Gerçekçi olursak, günümüzde çoğu firmanın külfet olarak gördüğü denetim, daha o tarihlerde bile yönetsel açıdan yapılmaya ihtiyaç duyulan düzenleyici bir faaliyet olarak kayıtlara geçmiş.

Türkiye’de ise popüleritesine 2000’li yıllarda kavuşmuş bir sektör olarak görülmekle beraber, 13 Haziran 1989 tarihinde yürürlüğe giren 3568 sayılı Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik yasasıyla bağımsız muhasebe denetimi mesleği, bir serbest meslek olarak, Türk ekonomi hayatında yerini almıştır. Peki, dünyada böyle bir uygulama 1200’lü yıllarda temelleşirken bizde neden 1989 yılında ilk kez kanunlaşmış?

Aslında 1900’lü yıllarda Belge Denetimi, 1900-1930’lu yıllarda Mali Tablo Denetimi, 1930-2000’li yıllarda iç kontrol yapısını da gözeten Sistem Bazlı Denetimler bunların hepsinin bir getirisi olarak Yönetim Denetimi, 1990 ve 2000’li yıllarda ise büyük muhasebe skandalları sonucu Risk Temelli Denetim hayatımıza giriyor.

İsimlerini artık her yerde duyduğumuz global denetim firmaları ise 1970’lerden sonra hayatımıza dahil olmuş.

Peki, tarihçesi bu kadar uzun olan bu denetim firmalarında, ülkemizde popüler olduğu dönemlerden günümüze kadar nasıl bir örgü izledik?

Aslında bu popüleriteyi biraz kuşak bazlı irdelemek daha doğru olacaktır.

Miladımızı 1989 tarihinde yürürlüğe giren yasaya dayandırırsak, o yıllarda minimum 25 yaşlarında bu mesleğe başlamış birinin doğum tarihinin kaba bir hesap ile 1960’lı yıllar ve sonrasına dayandığını söyleyebiliriz.

Özellikler X kuşağı (1965-1979) Y Kuşağı (1980-1994) Z Kuşağı (1995-2009)
Farkındalık bilinci Çok Düşük Yüksek Çok yüksek
Araştırma kabilyeti ve Sabır Çok Yüksek Yüksek Çok Düşük
Teknoloji ve inovatif düşünce Düşük Yüksek Çok yüksek
Gelecek Endişesi & Karamsarlık Düşük Yüksek Çok Yüksek
Özgürlük Beklentisi Düşük Yüksek Çok Yüksek
Disiplinli Çalışma Çok Yüksek Yüksek Düşük
Elindeki ile yetinme Çok Yüksek Yüksek Düşük
Otoriteyi kabullenme Çok yüksek Düşük Çok Düşük
Risk Almayı Sevme Çok Düşük Yüksek Çok yüksek
Sosyalleşme İhtiyacı Düşük Yüksek Çok Yüksek
Yaptıkları işten sıkılma Düşük Yüksek Çok yüksek

Tabloda çalışma hayatına etki edecek etmenlerin ve kişisel beklentilerin kuşaklar bazında bir incelemesini görebilirsiniz. Buna göre Y kuşağının, X ve Z kuşaklarının tam anlamıyla bir ortalaması olduğu söylenebilir.

Denetim hayatının popüleritesinin 2000’li yıllarda başladığını düşünürsek, X kuşağının sonu ile Y kuşağını kapsayan süreçte, denetim sektörü çalışan bolluğu ve işi mutfağında öğrenen denetçiler açısından en zirve dönemlerini yaşamıştır diyebiliriz.

Günümüz dediğimiz zaman dilimini de pandemi öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırmak, etkiyi anlayabilmek adına daha doğru olacaktır. Çünkü pandemi öncesine kadar iş hayatında X ve Y kuşağı ile karşılaşılırken, pandemi dönemi ve sonrası Z kuşağının aktif iş hayatı süreci başlamış oldu.

Pandemi sonrası denetim sektörü ise, bol mesaili hayatı ile Z kuşağına hitap etmeyen bir sektördü; kimse ne yağmur bekliyordu ne de yağış ama düpedüz yağmura şemsiyesiz yakalanmıştık.

Bunun en temel nedenleri teknolojinin denetim sektörü açısından hızla ilerlememesi, Z kuşağının mesaili çalışma koşullarına sıcak bakmaması, denetim sektörünün maaş skalalarının hayal ettikleri maaşın çok gerisinde olması ve hatta onlara sadece CV’de güzel bir referanstan öteye geçememesi olarak özetlemek mümkün. Peki, CV’de güzel görünecek diye bu kadar yoğun bir çalışma baskısına ve adanmışlığa gerek var mıydı?

Teknoloji ve dijitalleşmenin ön planda olduğu günümüz koşullarında manuel işleyişleri sebebiyle popüleritesini yitiren bir alan haline gelen denetimin, aslında şehirleşmenin bile neredeyse olmadığı tarih öncesi yıllarda bile bir ihtiyaç olduğu gerçeği, yeni neslin ve toplumun ilgi alanlarının farklı yerlere kayması sebebiyle, denetime ve denetim firmalarına sanki artık gerek yokmuşçasına görmezden gelindiği gerçeği ile yüzleşiyor. Buna, artık iş hayatında aktif rol oynayan Z kuşağının konforsuzluğuna göre tasarlanan süreçleri de ekleyince tamamen gözden düşmesi kaçınılmaz oluyor.

Bağımsız denetime tabi şirket sayısı

X, Y, Z Kuşakları
Kaynak: https://www.kgk.gov.tr/sektorverileri

KGK’nın sektör verilerine göre yıllar içerisinde bağımsız denetime tabi şirket sayılarının son 5 yılını üstte görebilirsiniz. Yazının hazırlandığı tarihte henüz 2023 yılına ait veriler paylaşılmamıştı.

Pandeminin ilk vakası, Çin’de 17 Kasım 2019’da görüldü, Türkiye’de ise 11 Mart 2020 tarihinde ve yaklaşık iki yıl boyunca pandeminin hem insanlar hem firmalar bazında derin etkileri oldu.

Tabloda pandeminin etkilerinin görüldüğü bir durgunluk dönemi sonrası artış gözlemleniyor. Bunun yanı sıra, ticaret bakanlığının yayınlamış olduğu kurulan ve kapanan şirketlere ait istatistiklerde de bu artışa ve pandemi kaynaklı duruma paralel bir istatistik mevcut.

Hal böyle iken, bağımsız denetime tabi bu kadar kuruluş varken ve sayıları her yıl artış gösterirken, denetim sektörüne olan talebin azalması ve piyasada kaliteli denetçi bulunamamasının faturası, denetim firmalarına nasıl yansıyacak? Nicelik olarak ölçemediğimiz ancak nitelik olarak bu süreci etkileyen süreçler yok mu?

Daha da temel bir sorun olarak, kaliteli diye tanımladığımız denetçi kavramı nedir ve artık neden bulunamıyor?

Bu aslında çok detaylı bir konu; sizlere biraz tümden gelerek ve fazla da detaya boğmadan yüzeysel bir şekilde açıklayayım.

 

Denetim firmaları ve hatta genel olarak hizmet sektöründeki firmalar (adam*gün) üzerinden çalışan firmalardır. Bunu bir fabrika mantığı ile düşünürsek, siparişin alındığı an ile siparişin karşılanması arasında üretim, tedarik, kontrol ve lojistik süreçleri gerçekleştir. Denetime uyarlarsak, sözleşmenin imzalandığı andan, denetim raporunun teslim edildiği ve regülatör firmanın sistemine yüklendiği ana kadarki kısım, denetimin uçtan uca basit haliyle sürecini oluşturur.

Yani aslında denetlenen bir firma, denetçi firmanın diğer giderlerinin belli bir yüzdesine ek olarak bu denetim sürecinde kiralanan denetçilerin tecrübelerine ve harcadığı saat çarpanına göre fiyatlanır. Burada denetim firmasından temel beklenti, her yıl aldığı iş ve regülatör firmaların (KGK, SPK, EPDK, BDDK..) sene başında açıkladığı son rapor teslim tarihlerine göre hareket etmesidir. Datalarını zamanında göndermeyen firmalar, sene başında planda olmayıp mali yıl içerisinde tarihe eklenen firmalar, rapor teslim tarihi kısıtlaması, yılın belli zamanlarında yapılan işler… Haliyle bu durum da yılın belli dönemlerinde denetçilere fazla mesai olarak geri dönüyor çünkü mesai kavramı, denetim sektörünün vazgeçilmez bir unsudurudur.

Buraya kadar bir denetim firmasının işleyişini, buna paralel bir denetçinin çalışma döngüsünü sizlere anlatmaya çalıştım. İlerleyen kısımlarda bu anlatılanlarla bağlantısını açıklamaya çalışacağım. Ancak takip edemeyenler ve karışık gelenler için anahtar kelimelerimiz: tecrübe seviyesine göre değişen maliyetler, projeye harcanan saat, denetlenen firmaların denetçiye dataları geç ulaştırılması sorunu, yıl içerisinde eklenen yeni işler, rapor teslim tarihlerinin regülatör firmalar tarafından kesinliği ve değişmezliği.

Daha önce kuşakların davranış eğiliminden bahsetmiştik.

Kriterler baz alındığında, pandemi sonrası daha firmalar nasıl toparlayacağını bilmezken bir anda ofislerimizde

Z kuşağı ile karşılaşmaya başladık ve neredeyse tüm şirketlerin ve yöneticilerin yaptığı bir hata olarak onlara Y Kuşağı gibi davrandık. Pandemi döneminde BT sektörü bir anda yıldız oldu, çünkü artık herkes uzaktan çalışıyordu, hayatımız fark edemediğimiz bir şekilde dijitalleşmişti ve BT sektörüne çok iş düşüyordu.

Denetim’in Üç ‘Bilinenli’ Çözemediği Denklemi

Denetim firmaları özellikle eski alıştığı manuel yöntemlerle, evraklarla, kağıtlarla devam ettirmeye çalıştığı denetim sürecini ve alıştığı düzen olan fazla mesaili çalışma sürecini Z kuşağına empoze etmeye çalışırken geri tepti ve bazı ileri görüşlü firmalar çaresizce bu kuşağı iş hayatına nasıl kazandırırızın bir yolunu aradı. Maalesef bu konuda denetim sektörü geleneksel kalmayı tercih etti ve uzun vadede -ve belki kısa vadede etkilerini görmezden gelerek- bu durumun kendilerine eleman sirkülasyonu olarak geri dönmesine sebep oldu.

Evet, artık denetim sektöründe çalışan elde tutulamamaya başlandı, kolaya kaçılarak kısa sürede bu kuşağın çalışanlarına hızlandırılmış terfiler ve altı boş yetkiler verildi. Terfi vermek işin kolayına kaçmaktı ve bir bakıma işlerine de gelen bir konuydu, çünkü terfi ettirdikçe görünüşte kıdemli ama aslında tam anlamıyla denetimi özümsememiş çalışanlara müşteriye yansıtmak üzere yüksek maliyetlerden sözleşme yapabilme özgürlüğü verirken diğer tarafta da Z kuşağının hızlı yükselme beklentisini besliyordu. Zaten evden üniversite takip etmiş, iş hayatının ilk yıllarına evden çalışarak başlayan Z kuşağı, çalıştığı firmaya olan aidiyet hissini hiç kazanamadı, ofislere dönüldüğünde ofis ortamında çalışma fikrinden çok büyük oranda nefret ettiler. Çalışma arkadaşlarını tanımıyorlardı. İhtiyaçlarına ve sosyal yaşamlarına göre bir iş hayatı kurmaya çalışan Z kuşağı, kendilerinden önceki nesil olan Y kuşağına öğretilen “bir firmada en az iki yıl çalışın yoksa CV’nizde kötü görünür” fikrini onlar kadar önemsemedi, onlara imkan sağlayan firmalara ne kadar çalıştığına bakmaksızın hızlı geçişler yaptı.

Çünkü ne kadar çok kazanır ve hızlı yükselirse, o kadar değerli bir hayatları olacağına ikna olmuşlardı, gelecek kaygıları çok yüksekti. Ebeveynleri olan X kuşağının hatalarından kendilerine sonuç çıkararak, başka bir düzeni hep birlikte inşa etmek için toplu hareket ettiler.

Bu süreçte denetim firmalarında eleman sirkülasyonu şoku yetmezmiş gibi, kalite dayatmaları her geçen yıl daha da arttı. Bu kalite kavramı, hem müşteriye teslim edecekleri raporlarda olmalıydı hem de bünyesinde barındırdığı çalışanların memnuniyeti ve performanslarını ölçümleyen kriterlerde olmalıydı. Ancak eleman kaybetmemek için hızla yükseltilen, daha tam anlamıyla işi öğrenmeden yöneticilik misyonu yüklenen Z kuşağı başarısızlıkla yüzleşti. Z kuşağının yetemediği yerde Y kuşağındaki abi ve ablaları, onların eksiklerini kapamak için ekstra efor sarfetmeliydi. Ortamın tadı kaçtı diye reel sektöre geçiş yapan/kendi butik denetim firmasını kuran Y kuşakları ile beraber denetim firmaları Z kuşaklarına mecbur kaldı.

İşin inceliklerini tam anlamıyla öğrenmeden yönetici olan Z kuşağının çıktılarını eleştirenler de bunu, sanki bu sancıları yaşayacaklarını bile isteye görmeyen denetim firmalarının suçu değilmiş gibi, Z kuşağının suçu, onların tatminsizliği, onların talepkarlığı olarak lanse etti.

Aslında Z kuşağı çok bir şey istemiyordu. Teknolojiye doğmuşlardı, her şey daha pratik olmalıydı, sosyal yaşam ve iş dengesi istiyorlardı.

Denetim firmaları ise ne sağlıyordu? Teknolojik yatırım için hiçbir zaman olmayan yatırım bütçeleri, reel sektörün çok gerisinde kalan maaşları, mesaiden kafalarını kaldıramadıkları ve sosyal yaşamları olmayan bir hayat vaad ediyordu. Buna yaşadığı coğrafyanın ekonomik konjonktürü de eklenince iş içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Çünkü reel sektöre kaçan çalışanlara ek, global denetim firmalarının yurtdışı ofislerinde şansını deneyen denetçiler de baş göstermeye başlamıştı. Daha önce de yok muydu yurtdışı ofisi imkanı? Vardı. Ancak Türkiye’de bulunamayan denetçi krizi, yurtdışında da aynı sebeplerle yaşanıyordu. Eskiden farklı ülkelerin ofisleri tercih sebebi iken Türk Lirasının döviz cinsi para birimi karşısındaki pozisyonuna yeni kuşağın gelecek endişesini de ekleyince, Türkiye yurtdışı ofislerinin aradığı kan haline gelmişti.

Kısacası, yurtdışı denetim firmaları sosyal ve ekonomik yaşam dengesini döviz cinsinden sıcak paranın yakıcılığı ile katmerleyip Türkiye’deki Z kuşağına pazarlamanın yolunu bulmuştu.

Bir anda panikleyen bu firmalar Z kuşaklarına çözüm ararken, uysal ve sabırlı Y kuşağını kendine küstürdü. Bunca zaman emek vererek bir noktaya gelmiş, senelerini harcamış, teknolojiye kolay adapte olan Y kuşağı görmezden gelindi, onlardan bir de Z kuşağına yol gösterici olmaları, yetişilemeyen işlere ‘back-up’ olmaları beklendi. Bu defa, tüm sabrı ile işleri gerçek anlamda yapan nesil, karamsarlığa kapılmaya başladı ve Z kuşağında olmayan ‘tecrübe’ faktörünü de cebine koydu, onların cesaretini örnek alarak, kendi yağında kavrulacağı bir serüvene başladı.

Aslında çözümü çok kolay olan tek bilinmeyeni teknoloji olan denklemi, denetim firmaları başka değişkenleri de ekleyerek, çok değişkenli çözümsüz bir denklem haline getirdi.

Çözüm kümesi bomboş, keşke birileri çözse diye hala bekleniyor…

Denetim firmasının tek sorunu bu muydu? Tabi ki hayır! Bu belki de sorunlarından sadece biriydi. Diğer tarafta haksız rekabet sebebiyle, piyasada dönen fiyatlandırmalar da vardı. Global ölçekteki denetim firmalarına, yurtdışı merkezlerinin yaptığı ‘revenue’ ve ‘quality’ baskıları, fiyatları aşağı çekememesine, zaten çekse de personeline vereceği maaşların artık Türkiye’deki yaşam koşullarının çok altına inmesine sebep olacaktı, Diğer tarafta da bir müşterisine harcayacağı saati bir türlü değiştirememesi iyice bir mengene etkisi yapmaya başlamıştı. Çünkü müşteriye harcayacağı saati ne yaparsa yapsın azaltamıyordu ve bu işlerin saatini çıkaracak yeterli personeli elinde tutamıyor, eldeki personeline bol mesai yaptırarak iş yetiştirme çabasına gömülüyordu.

Müşteriye raporu çıkarmak da yetmiyor, bir de merkezinin dayattığı ve saat harcaması gereken kalite süreçleri için ekstra efor harcaması gerekiyordu.

Tam olarak kalite süreçlerini işletmeyen butik denetim firmaları ise, müşterilerin cazip fiyatları ile ilgisini çekmeye, müşterilerin de “benim kaliteye ihtiyacım yok bana rapor çıkarsın yeter.” yaklaşımına ayak uydurmaya başlamışlardı. Bir ‘win-win’ durumu vardı ama global denetim firmaları kaybeden durumuna düşmüştü. Burada regülatör firmaların dayattığı kalite unsurlarının tam anlamıyla denetlenmiyor oluşu ve kalite denetimlerinin kapsamının dünyaca uygulanan 14 Aralık 2022’de açıklanan yeni ISQM mevzuatlarının revizelerine göre değiştirmemesinin daha büyük bir sorun olarak geri döneceğinden habersiz herkesin üç maymunu oynadığı bir hengame başlamıştı.

Denetim’in Üç ‘Bilinenli’ Çözemediği Denklemi
KVKK’nın ise kapsamının sürekli genişletilmesi, geleceğin teknolojisi denilen Cloud (bulut) çözümleri elinde kritik müşteri datası tutan denetim firmalarının ayrı riskiydi. Regülatörler kısıtlamaları dayatıyordu ancak kullanılan Audit Tool’ları yabancı menşeili firmalardan dövizle alınan, yerli ve milli bir yazılımın olmaması başka bir sorun daha doğuruyordu. Yani kısıtlama var, giderlerin artacak ama çözümü sen bul dönemi başlamıştı.

Peki, daha Endüstri 4.0 ilk telaffuz edilmeye başlandığında, teknolojik yatırımlara ağırlık verilseydi hem çalışan konforu hem firma konforu nasıl değişirdi? Şu an Z kuşağına denetim firmaları ne sunabilirdi?

Gelişen RPA (Robotic Process Automation) sistemleri ile üzerinde saatler harcanan raporlar, firmaların kullanmış olduğu taslakların standartlaştırması ile otomatize edilebilirdi. Burada başlı başına denetim firması yeterli olmasa da regülatör firmaların denetlenen firmalara zorlayıcı bazı kurallar işletmesi tam bir evladına sahip çıkan ebeveyn kontrolü olabilirdi. Böylece daha az sayıda çalışan ile daha az saatte iş çıkarılabilirdi.

Projeye harcanan saatlerin bu sebeple azalacak olması ile mesaili çalışma da azalacak, skandalları ile ünlü denetim firmalarının çalışmaları otomatize sistemler sayesinde kişi hatasına açık olmayacak, riskin azalmasına, güvenilirliğin artmasına ve kalitenin artmasına direkt katkıda bulunacaktı.

Denetim, arkasına rüzgarı alan BT’nin gücünü de yanına alarak, yeni yazılımlar ile elini güçlendirerek, hatta denetim içerisinde yeni iş kollarının yaratılmasına, istihdam sağlanmasına yardımcı olabilirdi. Yine burada ilk adımın regülatör firmalarla başlaması yol gösterici ve sürece ısındırıcı bir süreç olarak kulağa güzel geliyor.

Bu nasıl olabilir, şöyle;

Türkiye’deki yetkili kurumlar, kendi yazılımını piyasaya sürerek, tüm ülkede ortak bir yazılım aracı kullanımına geçebilir, böylece Kalite süreçlerine teşvik etmeleri de kaçınılmaz olurdu. Denetim şirketlerine gerek kalmaksızın, müşterilerinin stok sayımında nesnelerin internetinden faydalanabileceği sistemler geliştirebilir, yetkilendirmeye dayalı kontroller için nesne tabanlı teknolojiler kullanarak bu sistemlerin gelişimine ve uygulanmasına teşvik edebilirler. Kısacası yapay zekayı, denetim hayatına entegre etmek -tabii gelecekte hala bir denetim sektöründen bahsedilmek isteniyorsa- bu sektörün ağır aksak bastonlu şekilde ilerlemeksizin son teknolojiden nasibini alır hale getirilmesi gereklidir.

Özellikle müşterilere ait dosyaları saklama sürecinde Audit Tool’ların kullanımı öneriliyor. Ancak Audit Tool’lar, firmaların giderlerini ciddi etkileyen kalemler ve denetim firmaları bu denli büyük maliyetlerin içerisine girmekten kaçınıyorlar. Bunun en önemli sebebi döviz bazında lisans ücreti pahalı araçlar olmasıdır. Daha enteresan olanı ise Türkiye’de böyle bir araç bulunmaması.

Böyle bir BT yatırım kolu gelişmemiş. Bunun yerine yerli ve milli bir tool geliştirilmiş olsa kesinlikle talep görecektir.

Bu, aslında bir ihtiyaçtan öte, görmezden gelinen bir zorunluluktur.

Auit Tool kullanımı, hem ISQM1 mevzuatlarında kalite süreçlerinde kullanılması beklenen hem de içerisinde müşteri datası barındırdığı için KVKK kapsamında gerekliliği tartışmasızdır.

Denetim’in Üç ‘Bilinenli’ Çözemediği Denklemi

Ezberlenenin aksine, eleman sirkülasyonu konusunu denetim firmaları, bir denetim firmasından diğer denetim firmasına geçen çalışan sorunu gibi yorumlasa da gerçek sorun reel sektöre geçen çalışanlar. Burada denetim firmaları kurumsal menfaatlerinden arınarak, gerçek sorunun üzerine beraber yoğunlaşmalıdır. Çünkü kaybettikleri çalışanların büyük bir kısmı denetimin prestijli bir iş olduğu ezberi ile ilgilenmeyerek, reel sektördeki daha az mesaili daha çok maaşlı işleri tercih ediyorlar. Asıl rakiplerinin, denetim firmaları değil de reel sektördeki imkanlar olduğunu, yani yel değirmeni ile kavga etmektense sorunun esen rüzgar olduğunu kabul etmeleri, beraber hareket etmeleri son derece önemlidir.

İş Kanunu’na göre bir çalışan haftada 45 saat çalışır ve üzerine denetimin kaçınılmaz mesaileri firmanın prosedürleri çerçevesinde işletilir. Yapılacak işin kapasitesi bellidir, neticede bir gün bile 24 saattir. Zamanın değiştirilemeyeceği gerçeği ile, öngörülebilir durumlara göre hareket edip, çalışanlarından doğa kanunlarına aykırı bir çalışma saatini zaten bekleyemez. Dolayısıyla bir firmanın yılda kaç saat üretebileceği (kaba bir hesapla çalışan sayısı*haftalık 45 saat*4 hafta*12 ay) mali yılının başında kaç kişi çalıştırması gerektiğini hesaplamalıdır; eğer elinde kısıtlı çalışan varsa da kaç müşteriye hizmet verebileceği zaten bellidir. Çünkü satacağı saat bellidir. Bu saatlerin üzerine çıkmak, projenin sonu gelmeden yoğunluktan bıkan çalışanın sadece kaçmasına sebep olacaktır.

Teknolojik yatırımlar, bir çalışanın manuel olarak 100 saatte yaptığı bir işi bazen 10 saat bazen dakikalara indirebiliyor.

Müşteriye verilen teklif tutarı sabit iken, daha kısa sürede daha fazla iş çıkarılması, daha az çalışanla daha fazla müşteri ile çalışma imkanı sağlayarak “revenue”de artışa, çalışan maaşlarının reel sektör maaşlarına da dengelenmesine yardımcı olacaktır. Çalışanların da bu kadar mesaili çalışmayıp, iş ve sosyal yaşam dengesinde nefes almasına destek olacaktır.

Tüm bu tarihsel süreç, denetim sektöründeki çalışan profilleri ve ihtiyaçlar dikkate alındığında, aslında yapılacak görünürde küçük ama önemli değişiklikler hem denetimin eski popülaritesini kazanmasına, hem sektöre yeni başlayacak olan mezunların ilgisini çekmeye hem de denetimin altında yeni istihdam başlıklarının açılmasına yardımcı olacaktır.

PKFİSTANBUL
PKF İstanbul is a member of PKF Global, the network of member firms of PKF International Limited, each of which is a separate and independent legal entity and does not accept any responsibility or liability for the actions or inactions of any individual member or correspondent firm(s).


“PKF`` and the PKF logo are registered trademarks used by PKF International Limited and member firms of the PKF Global Network.

They may not be used by anyone other than a duly licensed member firm of the Network.

Eski Büyükdere Cad. Park Plaza, No: 14 Maslak İSTANBUL

PKFİSTANBUL
PKF İstanbul, PKF Global'a bağlı bir üye olup, her biri ayrı ve bağımsız hukuki bir varlık olan PKF International Limited üye firmalarının ağıdır. Her bir üye veya yazışma firmasının eylemleri veya eylemsizliği konusunda hiçbir sorumluluk veya yükümlülük kabul etmemektedir.

PKF İstanbul is a member of PKF Global, the network of member firms of PKF International Limited, each of which is a separate and independent legal entity and does not accept any responsibility or liability for the actions or inactions of any individual member or correspondent firm(s).
Eski Büyükdere Cad. Park Plaza, No: 14 Maslak İSTANBUL
HİZMETLERİMİZSizlere neler sunuyoruz?
Son Yazılar